top of page

Siz mi Koltuğunuzu, Koltuğunuz mu Sizi Taşıyor?

Koltuk ve Yönetici ilişkisi değişkenlik gösterir. Çünkü bazı koltuklar yöneticileri, bazı yöneticilerin de koltukları taşıdığını düşünüyorum. Sizin fikriniz nedir? Çalıştığım gazetede yeniden yapılanma adı altında yapılan ağır operasyondan birçok kişinin ciddi ölçüde etkileneceğine emindim. Bela geliyorum demişti çünkü büyük resmi görebilen birileri için. Artık bizim bir üst basamağımızda koltuk savaşları başlamıştı. Ne pazarlıklar, ne alışverişler döndü kim bilir? Biz bir alt basamakta fırtınadan nasıl etkileniriz diye bekliyorduk adeta. Bu dönemde en çok aklımdan geçen; bu değişim rüzgârından ben ve ekibimin yara almadan hatta fayda sağlayarak nasıl çıkabileceğimizi planlamaktı. Ben değişimleri çok severim ve değişimde bir silkelenme ve büyük fırsatlar olduğuna inanırım. Bu yüzden de değişimi reddetmem. Son ana kadar bekledim ve değişime destek vermek için elimden geleni yaptım. O ana kadar sakin ve akılcı bir bekleyiş içerisindeydim. Ama kulağıma gelen söylentiler, birçok yöneticinin yeniden yapılanma adı altında gönderileceğini neredeyse teyit eder durumdaydı. Ekibimin motivasyonunu korudum. Toplamda on beş yıl çalıştığım şirketimden her an gidebilecek kadar hazır olmak adına ekibimle konuşmuş ve kalmak ya da gitmek isteyenlerin görüşünü almıştım. Kolilerimi yapmış ama çalışmaya devam ediyordum. Ta ki bir akşamüstü grup başkanımız odama girip benimle şu konuşmayı yapana kadar…


“Ne yapıyorsun Başak?” dedi. “Çalışıyorum dedim ve yeni organizasyon şemasını heyecanla bekliyorum. Ya bir üst kata çıkacağım ya da gideceğim.” “Biliyorsun yatay sisteme geçiyoruz ve tenzili rütbe (ünvanın düşürülmesi) yapıyoruz” dedi. “Biliyorum ama amacı nedir, kimler için geçerli olacağına nasıl karar veriyorsunuz ve bunu nasıl yapacaksınız” diye sorduğumda yüzüne bastırılmış bir öfkeyle karışık bir panik yayıldı. “Bunu size anlatmak zorunda değiliz. Ancak daha iyi olsun diye yapıyoruz” dedi. “Peki insanların hakları ellerinden alınmayacak mı?” diye sordum. “Olabilir ama şirketin geleceği için bu gerekli” dedi. “Sen ne yapacaksın?” dedi. “Ben ve ekibime ne getirecek ona bakacağım” dedim. “Nasıl yani?” dedi. “Herkes kabul ediyor. Kabul etmeyenlerle yollarımızı ayıracağız. O zaman belki de gitme vaktidir” dedim. Bu süreçte yapılanlara tepki veren azınlık, son bir ay çalışma odalarından dahi olmuşlardı. Eski ekibimden olan kişiler dahil birçok çalışma arkadaşım, benim odama yerleşmiş ve herkes bir şekilde kendini kurtarma çabası içerisindeydi. Ama maalesef yöneticileri başlarının çaresine bakmayı tercih etmişlerdi. Pazarlıklarına devam ediyorlardı yukarıda.


Bu hikaye bir kahramanlık hikayesi değil. Ancak koltuk kaygısı yaşayan yöneticilere nasıl şahit olduğumun somut bir örneğidir. Eğer sizi koltuğunuz taşıyorsa ve ne yazık ki bununla var olmaya çalışıyorsanız, bu tarz krizlerde, bu tarz kaçışlar yaşayabilirsiniz. Ama siz koltuğunuzu taşıyorsanız; o koltuktan hızla kalkmak sorun olmaz. Ünvanların havada dağıtıldığı bir şirkette çalışıyorsanız ki; bizimki öyleydi. Bu, yönetim zafiyetinin göstergesidir. Gerçek yöneticiler, ünvanlara ihtiyaç duymazlar. Zira onlar doğal liderlerdir. Ünvan sahibi olmayı küçümsemiyorum. Ancak ünvanların insanları lider yaptığını kim söyleyebilir? Ya da yönetici? Açıkçası ben yöneticinin insanları değil, performansı yöneten liderler olduğuna inanırım. İşin aslı ben lider, yönetici, komutan gibi ünvanlara da gülüp geçiyorum. İş hayatınızda kaç kişi sizin hareketinize ilham veriyor? Kaç kişiyi takip edersiniz? Ve neden? Bu insanların hepsi koltuk sahibi kişiler mi? Ya da koltuk sahibi olduğu halde kaç kişiye burada ne işi var diye içinizden geçirdiniz? Bir düşünün…


siz_mi

Kendi tecrübemle insanların koltuklardan çok oradakilerin varlığına, oluşturdukları etkiye ve enerjiye saygı duyduklarını düşünüyorum. Birisini korkutarak ve sözde yetkilerinizle ne denli etkin bir şekilde yönetebilirsiniz sizce? Ki yönetmek değil, yön vermek kelimesini tercih ederim. Hayatınızda korktuğunuz mu, yoksa saygı duyduğunuz kişiler mi sizde daha fazla etki oluşturuyor? Koltukların taşıdığı kişilerden oluşan bir şirkette çalışıyorsanız, işiniz de doğal olarak hayatınızı idame ettirmek için bir araç haline dönüşebilir. Bu durumda doğal olarak yeni fırsatlara açığım başlığı yer alır Linkedin sayfanızda. Ve bence bu konuda sizi kimse yargılayamaz. Çünkü koltuğun taşıdığı bir yöneticiyle çalışıyorsanız eğer, her an korku ve öfkeyle baş başasınız demektir. James Altucher’ın dediği gibi öfke, korkunun giyinmiş halidir çünkü.


Siz ne zaman yöneticinizden daha dâhice bir fikir üretseniz onda bir korku oluşturuyorsunuz demektir. Bu da, onun öfkesine ve muhtemelen sizi bir tehdit olarak algılamasına sebep olacaktır. Bu tehdide verdiği karşılığın biçimini belirleyen şey ise; o kişinin iletişim becerisi ya da beceriksizliği ya da analitik zekâsı olacaktır. Ben her iki modeli de deneyimledim açıkçası. Yöneticinin, iletişim becerisi ve analitik zekası düşükse; hatalarınıza odaklanarak öfkesini net bir şekilde yansıtırken, bu konuda göreceli olarak daha iyi olanlar gizli ajandalarla yürümeyi tercih ediyorlar bence. Delege etmeyi bırakın, her attığınız adımızdan haberdar olmak isterler. Sanki siz, onların arkasından kuyularını kazıyormuşçasına bir endişe ile yaşar ve size de öyle davranırlar. Basit işler için bile bir sürü imza almanız gerekir onlardan. Hatta haberi olmadan bir iş yapıp da hata yapmışsanız, benim haberim yoktu diye anında sıyrılıverirler. Başarı onlara, başarısızlık size aittir. O kadar çok korkarlar ki koltuklarını kaybetmekten, bu onların kâbusu haline gelir. Değersizlik hisleriyle baş etmek için kendilerini överken, bir yandan da başkalarını karalamaya devam ederler. Ve sizin de öyle davranmanızı beklerler. Adamcılık dediğimiz bir kültür oluştururlar şirkette, nüfuz sahibi olmak için. Adamları ne yaparsa yapsın, onları kollarlar. Ama ne yazık ki zor günlerde onları ilk terk eden bu kişiler olur.


Sözün kısası; koltuklar, yöneticileri taşımazlar. Gerçek bir yönetici ve liderseniz sizi ekibiniz ileriye, yukarıya taşır. Öyle büyük anlamlar yüklemeye gerek yoktur koltuklara… Bir gün bakarsınız çekilivermiş altınızdan. İşte o gün siz hâlâ peşinizden sürükleyebiliyorsanız insanları, işte o zaman gerçek bir lider, yönetici ya da komutansınız demektir. Zaten bu noktadan sonra da hiçbir önemi yoktur o kartvizitin…

İnsanlar sizi, sadece siz olduğunuz için takip ederler…

Koltuğu değerli kılan varlığı değil, sizin ona yüklediğiniz anlamdır çünkü…


Yazan : Başak TECER | HBR Türkiye

bottom of page